GELİBOLU’YU ANLAMAK

Kuşatma ve Esaretin Adı KÛTULAMARE Esir Bir İngiliz Subayın Anıları – Edward W.C. Sandes -(Muzaffer Albayrak)

 

Kuşatma ve Esaretin Adı

KÛTULAMÂRE

Esir Bir İngiliz Subayın Anıları

Yazan: E.W.C. Sandes

Çeviren: Tuncay Yılmazer

Yayınlayan: Yeditepe Yayınevi

368 sayfa

 

 

I. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesindeki İngiliz ordusunda istihkâm subayı olarak görev yapan Yüzbaşı Edward W.C. Sandes’in, savaş ve esaret hayatını anlattığı hatıratı Türkçe’ye tercüme edilerek yayınlandı. Sandes’in 1919 yılında esaret dönüşü Londra’da yayınladığı In Kut And Captıvıty isimli hatıratı, Tuncay Yılmazer tarafından çevrilerek Kuşatma ve Esaretin Adı Kûtulamâre; Esir Bir İngiliz Subayın Anıları adıyla Yeditepe Yayınevi tarafından yayınlandı.

I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusunun Çanakkale Zaferinin hemen ardından, Irak Cephesinde yine İngilizlere karşı kazanmış olduğu zafer ve bu zaferle ele geçirilen, başta tümen komutanı General Townshend olmak üzere 5 general, 481 subay ve 13.300 asker büyük bir yankı yaratmıştı. Bu olay, Osmanlı ordusu ve müttefikleri için moral kaynağı ve propaganda malzemesi olarak kullanılırken, İngilizler için de telafisi güç bir prestij kaybı oluşturmuştu. İngiliz ordusunun daha önce benzer bir kuşatma ve esaret hatırası vardı. 1781 yılında Yorktown Kuşatması’nda Büyük Britanya ordusu, General George Washington komutasındaki Amerikan direniş kuvvetleri ile Comte de Rochambeau komutasındaki Fransız kuvvetlerinin oluşturduğu müttefik orduya karşı, General Charles Cornwallis’in teslim olmasından beri böyle bir felakete uğramamıştı. Kûtulamâre’den sonra benzeri bir teslim II. Dünya Savaşı sırasında 1942’de Singapur’daki İngiliz kuvvetlerinin Japonlara teslim olmasıyla yaşanacaktı. Yorktown’da teslim olan İngiliz askerleri Kut’takinden az idiyse de (8.000) Singapur’da teslim olan İngiliz askerlerinin sayısı Kûtulamâre’de esir alınanların yaklaşık beş katıydı (62.000).

Hatıratın sahibi olan Yüzbaşı Sandes, 1914 yılı Kasım ayından itibaren 6. Hint Tümeni içinde Irak cephesinde görev yapmıştı. İstihkâmca olması sebebiyle daha çok yol açmak, ordunun geçişi için Dicle nehri üzerinde köprü kurmak, gerektiğinde köprüyü sökmek hatta tehlike anında köprüyü havaya uçurmak gibi görevlerde bulunmuştu. Dicle nehrinin yer yer 300-400 metre genişliğe ulaştığı düşünüldüğünde köprü kurmak işinin zorluğu anlaşılabilir.

General Townshend komutasındaki 6. Hint Tümeni’nin, Bağdat’ı ele geçirmek hayali son bulup Kûtulamâre’ye kapanması üzerine, 4 ay 23 gün sürecek kuşatmayı tümenin bir parçası olarak Sandes de bizzat yaşamıştı. İstihkâmcı olarak Kut savunmasının en önemli direnek noktası olan Hıdeyri Kalesi’nin tahkimi ile siper hatları arasında yapılan blokhavzların inşasında önemli hizmetleri olmuştu.

Yüzbaşı Sandes ve silah arkadaşları, 7 Aralık 1915’te kuşatıldıktan sonra en geç 1,5 ay içinde kurtarılacaklarına kesin gözüyle bakıyorlardı. Ancak kuşatmanın uzaması ve her geçen gün kurtulma ümitlerinin tükenmesini, yiyeceğin tükenmesi izlemiş. Kut’taki en büyük sorun yiyecek sıkıntısı olmuş. Buna sıkıntıya çare olarak orduda binek ve nakliye hayvanı olarak kullanılan at ve katırların menüye dahil edilmesini etraflıca, bazen mizahi üslupla anlatmış.

Sandes’in hatıratında dikkat çeken bir başka husus, savaşın genel anlatımında pek üzerinde durulmayan, bütün kuşatma boyunca İngiliz ordusuyla birlikte kasaba içinde mahsur kalan yaklaşık 6.000 nüfusa sahip Kûtulamâre’nin yerli Arap ahalisine dair yazdıkları. İster istemez kendilerini savaşın ortasında bulan Arapların, İngilizlere karşı memnuniyetsizliklerini açıkça gösterdiğinden bahsetmekte. Savunma tedbiri olarak yol açmak için evlerinin yıkılması, yiyecek sıkıntısına çare olmak için ordu tarafından gıda maddelerine el konması vb. hususlar Arap halkının nefretini kazanmalarına sebep olmuş.

Sandes’in Kûtulamâre’de hasım olarak karşılarında bulunan Türklere karşı önyargılı ve öfkeli bir yaklaşımı var. Ne var ki bu olumsuz tavrı yalnızca Türklere karşı değil; Arapları, Ermenileri hatta kader birliği ettikleri, beraber savaştıkları Hintlileri de zaman zaman aşağılamaktan geri durmuyor. Bu yüzden Sandes’in Türklere karşı olumsuz tavrının Türk düşmanlığından çok, doğululara karşı kendini üstün gören bir batılının şahsi tavrı olarak görmek yerinde olur. Sandes’e göre Türklerin Avrupa’da yeri yoktur. Anılarında Türkleri her fırsatta eleştirmiş, adetleri ile dalga geçmiş, tembel ve organizasyon yetenekleri olmadığını iddia etmiştir. Bu hususta Yüzbaşı Sandes sadece Halil Paşa’yı ayrı tutmuş. Ona göre Halil Paşa, hem iyi bir asker hem de şövalye ruhlu!

Geçen sene (2016) Kûtulamâre, 100. yıldönümü olması sebebiyle birçok etkinlikle yâd edildi. Kûtulamâre Zaferi’nin kamuoyunda fazla bilinmemesinin sebebi unutulmuş/unutturulmuş olarak takdim edildi. Unutulmuşluk, tarihimize karşı genel bir tavrımız olduğundan bunu bir tarafa koyarsak, unutturulmuş olması üzerinde yapılan söylemlere gelelim. Bu konudaki iddiaların bir kısmı yerli kaynaklı unutturma çabaları, diğer bir kısmı da dışarıdan yani İngilizlerden gelen rica/talep doğrultusunda unutturulma iddiasıdır. Bu iddiaya göre, ülkemiz NATO’ya girince İngilizlerin talebi üzerine her yıl 29 Nisan’da kutlanan “Kut Bayramı” bir daha kutlanmaz olmuş, Kûtulamâre Zaferi de hatırlanmaz olmuş.

Kûtulamâre Zaferi’nin unutturulması için İngilizlerin müdahalede bulunduğuna inanmak, 1919 yılında yayınlanan Sandes’in ve benzeri hatıratların olduğunu görünce oldukça zor. Dilimize çevrilen Sandes’in Kut hatıratı gibi, İngiltere’de -henüz savaş devam ederken- 1918 yılından itibaren yirmiye yakın hatırat ve İngilizlerin Irak Seferi’nin resmi tarihi yayınlanmış. İngilizler bir örtme/unutturma yapacaksa önce kendi ülkelerinde çıkan kitaplardan başlaması gerekmez miydi diye düşünmeden edemiyor insan.

Sandes’in hatıratı 520 sayfalık hacimli bir eser. Türkçeye çevrilen kısmı Kûtulamâre bölümüyle sınırlandırılmış. Yayınevince Kûtulamâre ile ilgili bir kitap hazırlandığından Sandes’in hatıratında esaret hayatını anlattığı bölümler tamamen farklı bir konu olması sebebiyle kitaba dahil edilmemiş. Sandes’in esaret hayatı Haziran 1916’dan Kasım 1917’ye kadar Yozgat’ta, bu tarihten sonra bir yıl kadar Afyon’da geçmiştir. Esir de olsa yabancı bir gözle bu iki şehrin yüz yıl önceki durumunun bilhassa yerel tarih çalışmalarına katkısı olacağı açıktır. Sandes’in ve onun gibi Kastamonu, Yozgat, Afyon, Konya gibi şehirlerde esaret hayatı yaşayan subayların hatıratlarının da okuyucuyla buluşması gerekli.

Sandes’in hatıratı; Kûtulamâre kuşatması ve zaferini, kuşatılmış bir asker olarak “içeriden” ve karşı taraftan bakarak anlatması açısından önemli ve faydalı bir eser.

 (Bu makale #tarih dergisi Mayıs 2017 sayısında yayınlanmış, yazarın ve editörün izniyle sitemize konulmuştur.)  

8.662 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir