GELİBOLU’YU ANLAMAK

Beyrut Müftüsü Mustafa Neca Efendi’nin Anafartalar Grubuna Hitabı (Osman Koç)

Suriyeli, Lübnanlı, Filistinli ulemalardan, mollalardan ve gazetecilerden oluşan ilmiye heyetinin, 18-23 Ekim 1915 tarihleri arasında, Çanakkale Cephesi’ne yaptığı ziyaretten geriye kalan en önemli hatıratın, heyete rehberlik eden Üryanizade Ali Vahid Efendi’nin kaleme aldığı “Çanakkale Cephesi’nde Duyup Düşündüklerim” adlı eser olduğuna kuşku yoktur.   

Aynı konuda yazılan bir başka eser de, “El- Bi’setü’l-İlmiyye İla Darü’l Hilafet’il-İslamiyye” adıyla, 1916 yılında Lübnan’da yayımlanmıştır. Arapça olan eser, henüz Türkçeye çevrilmemiş ise de içeriği aşağı yukarı tahmin edilmekte, Ali Vahid Efendi’nin hatıratından çokta farklı olmayacağı düşünülmektedir. Zira gidilen yerler aynı, görülen, duyulan şeyler hep aynıdır. Ama bu düşünce kitabın çevirisine bir an önce kavuşma arzumuzu azaltmamaktadır. Kavuşuncaya kadar da iyi ki elimizde Ali Vahid Efendi’nin hatıratı vardır.

Ali Vahit Efendi, eserinde Çanakkale cephesine dair tespitlerini çarpıcı bir üslupla anlatmış,  muhteşem tasvirleriyle okuyucusunu heyetin bir ferdi haline getirmeyi başarmış ve adeta geziye ortak etmiştir.  

Güçlü kalemi sayesinde kısa sayılabilecek eserine savaşın geneli hakkında fikir verecek kadar hadiseyi sığdırabilmiş, bazı hadiseler hakkında da ipuçları vermiştir. Bu ipuçlarından biri, heyette yer alan Beyrut Müftüsü Mustafa Neca Efendi’dir.

Ali Vahit Efendi,  ilmiye heyetinin ağır mecruhin hastanesini ziyareti sırasında Mustafa Neca Efendi ile Beyrutlu bir zabitin karşılaşması şöyle anlatır:

“….Zâbitâna mahsûs koğuşta ayağına ameliyât icrâ edilmiş Beyrutlu genç bir zâbit bulunuyordu. Beyrut Müftüsü Mustafa Neca Efendi istifsâr-ı hâtır için yanına yaklaşarak elinden tuttu, aralarında şu muhâvere cereyân etti.

– Nasılsın oğlum? Ben senin hemşehrînim, Beyrut müftüsüyüm. Bak biz tâ oralardan sizi tebrîke geldik…

– Ben… Mahallesinden… İn oğluyum. Ayağım böyle oldu…

– Merâk etme evlâdım! Ne olduysa “Allah” yolunda oldu. Bunun mükâfâtı büyüktür. Evinde köyünde durup gezerken de ayağı öyle olanlar çoktur. Sen gönlünü geniş tut; endîşe etme! İftihâr et! Biz de sizinle iftihâr ediyoruz…

– Öyle ise eğil de sakalından öpeyim!..

Biz hep gizli gizli ağlıyor idik. Müftü Efendi o muhterem gâzîyi der-âğûş etmek üzere eğildiği esnâda her ikisinin dudakları yek-diğerini büyük bir muhabbetle takbîl etti…” (1, s.169)

***

                   

   Misafirler İrad-ı Nutuk Ederken / 21 Teşrinievvel

 Ve ilerleyen satırlarda bir kez daha bahseder Mustafa Neca Efendi’den:      

“…O günü ağır mecrûhlar hastahânesini ziyâret eyledik. Ertesi günü Anafartalar gurubuna gitmek üzere ale’s-sabah hareket olundu. Ogrupta da bu hey’et bir gün yaşadı ki…  Allah için bu kadar olur. Geniş bir sâhada Haleb fırkasına mülâkî olduk. Beyrut Müftüsü Mustafa Neca Efendi; tercemesi Sebîlü’r Reşâd’da münteşir hitâbeyi askere karşı burada îrâd etti.” (1, s.170)

***

Evet, Mustafa Neca Efendi, heyetin 21 Teşrinievvel 1331 (3 Kasım 1915) günü Anafartalar Grubunu ziyareti sırasında askere hitap etmiş, askerliğin ehemmiyetinden ve cihadın faziletinden bahsetmişti. Hitabenin tercümesi ziyaretten sekiz gün sonra Mehmet Akif Ersoy’un başyazarlığını yaptığı “Sebîlü’r Reşâd Mecmuası”nın 29 Teşrinievvel 1331 (11 Kasım 1915) tarih ve 351 sayılı nüshasında yayımlanmıştı. Ama (gördüğüm kadarıyla) bu güne kadar araştırmaya konu olmamış gün yüzüne çıkmamıştı.   

İşte bu nedenle, Ali Vahid Efendi’nin hatıratındaki işaretle hitabeye ulaşılmış ve latinize edilerek yorumsuz olarak nazarlarınıza sunulmuştur. İlmiye heyetinin Çanakkale ziyaretine dair yayımlanmış az sayıdaki belgelerden biri olan hitabenin daha iyi anlaşılması için bazı kelimelerin lügatteki karşılığı parantez içinde gösterilmiş, ayet mealleri ise sayfa altına dipnot” olarak düşülmüştür. 

    

  HİTABE

Beyrut Müftüsü kebair-i ulemadan (büyük âlimlerden) faziletlü Mustafa Neca Efendi Hazretleri tarafından Anafartalar’da Asakir-i İslamiyeye (islam askerlerine) karşı irad buyurulan hitabe-i beyanatın tercümesidir:

Ey muhterem kumandanlar, fedakâr zabitler, kahraman askerler. Allah’ın selam ve nusratına mazhar olunuz. Te’bid-i ilahiyeye (Allah’ın ebediyetine) mazhariyetini candan yürekten temenni etmekte olduğumuz emirülmüminin efendimiz hazretleri fisebilillah (Allah yolunda) cihad ilan etti ve dini mübinin muhafazası, şu vatan-ı mukaddesenin müdafaası içün Müslümanların nefiri amm (Harp için topyekûn seferber olmak) suretiyle kıyamını emir buyurdu. Düşman belad-ı islamiyeden (İslam beldelerinden) birine hücum edince böyle bir hareket zaten vacip olur. Artık hilafet-i islamiyenin merkezine a’da (düşmanlar) tarafından hücum ediliyor ve bütün memalik-i islamiye (İslam memleketleri) ayaklar altında çiğnenmek istenirse o vecibenin ne derecelerde kuvvet ve katiyet kesbetmesi icab eder, düşünülsün. Evet, böyle bir zamanda cihad bütün Müslümanların üzerine farzı ayn olur. İşte nefir-i amm da (Harp için topyekûn seferber olmak da) budur. 

 

Binaenaley, imam-el müslimin ki, (Müslümanların imamı) halife-i azam (büyük halife) Gazi Sultan Reşat Han efendimiz hazretleridir. Cihadı emrettiği içün “ya eyyuhellezine amenu atiullahe ve atiurresule ve ulilemri minkum” (*) ayeti celilesi muktezasınca o emre itaat vacip olur. Ve hiç kimse içün bu vazifeyi ifadan geri durmak caiz olmaz. Bilakis “Enfiru hifafen ve sikalen bi emvalikum ve enfüsekum fi sebilillah zalikum hayrun lekum in kuntum ta’lemun” (**) tarzındaki emri ilahi mucibince malıyla, canıyla, fisebilillah (Allah yolunda) cihada iştirak etmek herkesin üzerine vacip olur.

 Aleyhisselatu vesselam efendimiz “ve iza estenfertüm fenfiru” buyuruyorlar ki “ imam-el müslimin (Müslümanların imamı) cihada kıyam ile emredince hemen hazırlanıp çıkınız” Demektir.

 Ey kahraman mücahitler, sizler bu emre imtisal (uymak) ile hilafeti teyid eden, islamın şanını, şevketini yükselten ve şu günlerde göstermiş oldukları cansiperlik, fedakârlık, sebat, azim gibi hasail bir güzide (seçkin bir haslet) ile mefahir-i mazi-i islamın (İslamın iftihar edilecek mazisini) bihak dirayeten (Zeki, bilgili, kuvvetli ve tecrübeli) müslüman yiğitlerinin en başında bulunuyorsunuz. 

 Bunun için Kudüs-ü Şerif ve Suriye ulemasından müteşekkil bir heyet memleketlerinden kalkarak halife-i muazzam efendimiz hazretleri ile ricali devletine (devlet adamlarına) vecibe-i şükür ve mehamedini (hamdini) arz etmek ve muzaffer orduya islama en samimi temenniyatını ithaf eylemek üzere merkez-i hilafete kadar geldi. İşte şu dakikada kendi tarafımızdan asaleten dindaşlarınız olan hemşehrilerimiz tarafından vekâleten size tahiyat (selam, dua) ve teşekküratımızı arz ediyoruz.  Ey din ve devlet muinleri (yardımcıları) ve vatan müdafileri.

 Sizin hilafet-i islamiyenin makamını, rayet-i osmaniyenin (Osmanlı bayrağının, sancağının) şerefini, saffet-i celile-i (saf ve yüksek mertebeli) askeriyenin şanını müdafaa uğrunda gösterdiğiniz secaat ve hamiyet gerek bize gerek bütün âleme karşı ulu fıtratınızı, ferdi hamiyet ve şehametlerinizi, devlet ve millet hakkındaki ihlas ve muhabbetinizi pek aşikar bir surette gösterdi. Allah cümlenizden razı olsun. Allah cümlenizi berhudar etsin. Allah cümlenizi afiyet ve selametle mütenaim etsin (nimetlendirsin). Dünyada yad-ı cemil ile,  (güzel hatırlanmakla) ukbada ecr-i cezil (bol sevap) ile feyz-yab etsin. (feyizlendirsin)

 Bilirsiniz ki cennet kılıçların gölgeleri, izzet ise cihad bayrağının altındadır. Bilirsiniz ki nusrat ancak sabır ve sebat sayesinde kazanılabilir. Sizin lillahi-l hamd ve menah (Allah’a hamd olsun ve bolluk, ferahlık versin) şimdiye kadar ihraz eylemiş (kazanmış) olduğunuz tevfik ve nusrat inşaallah nihayette muzafferiyet-i kâmileyi (tam bir zaferi) tamamıyla kazanacağınıza beşaretdir. (Müjdedir) Gerek bizler, gerek diğer bilcümle Müslümanlar bu beşaretle şimdiden mübeşşir (müjdeleyen) olmaktayız. İşte o zaman bütün müminler nusratı ilahiyeyi (ilahi yardımı) görmekle ferahyab olacaklar. Sizlerde inşaallah memleketlerinize selam ve saadet-i dareyni (iki cihan saadetini) haiz olarak döneceksiniz.

 İfa etmekte olduğunuz bu cihad namaz, oruç gibi farz-ı ayndır. Ümmet ancak bu farzın edasıyla hayat bulabilir. Din ve devlet ancak bu farzın edasıyla muhafaza edilebilir. İslam’ın kuvveti ve şevketi de yine ancak bu sayede payidar olabilir. O halde ey kahraman mücahidler bu azminizde, bu fedakârlığınızda devam ile hakiki cihadı bihakkın eda edin ki kelimetullah ila olsun. (Allahın kelamı yayılsın) Sizler daha alem-i ervahta (ruhlar aleminde) iken müşerref olduğunuz bu dini mübine nusrat edin ki mensur (zafere ermiş) ve muzaffer olasınız. Habl-ı ilahiye (Allah’ın ipine) sımsıkı sarılınız. Ayrılık, gayrılık hislerinden uzak durunuz. Sebat gösteriniz. Allah sabır ve sebat gösterenlerle beraberdir.

 Cenab-ı hak kitabı mübininde mücahidleri meth ve sena ederek “ İnnallâhe yuhıbbullezîne yukâtilûne fî sebîlihî saffen ke ennehum bunyânun mersûs” buyurmuştur. (***) Kezalik fisebilillah maktul düşenlerin (Allah yolunda ölenlerin) hayat-ı ebediyyeye mazhar olduklarını haber vermişdir. Aleyhissalatü vesselam efendimiz buyuruyorlar ki “cihadı fisebilillahı (Allah yolunda savaşmayı) elden bırakmayınız. Zira o cennet kapılarından bir kapıdır.” Allah onunla gamı, kederi izale eder”. Fi sebilillah (Allah yolunda) ayakları tozlanan bir adama Cenab-ı Hak ateşi haram kılar. Allah yolunda konan toz ile cehennem dumanı bir araya gelmez.

 Ey kahraman mücahidler, size Allah’u tealanın ve onun nebi-i sadıkının vaadlerini tebşir ederim. (Müjdelerim) Düşmanla karşı geldiğiniz zaman sebat gösteriniz. Ve aleyhisselatu vesselam efendimizin sünneti seniyyelerine iktidaen (uyarak) “Hasbunallahu venimel vekil” diyiniz. Vaktiyle ashab-ı kiram kendilerini korkutmak içün “siz azlıksınız. Hâlbuki düşmanlarınız gayet çok. Binaenaleyh hazer etmelisiniz” (Korkmalı-çekinmelisiniz) diyenlere karşı Allah’ın nusrat mev’idesine (yardım vaadine) İmanları bir kat daha artardı da “hasbunallahi venivelvekil” yani “Allahımız bize yeter o bizim içün ne büyük bir delil ne güzel bİr muhafızdır”derlerdi. Hiçbir hezimete uğramaksızın cihaddan mensur (zafere ermiş) ve muzaffer olarak avdet ederlerdi. (dönerlerdi) “vallâhu zûl fadlil azîm” (****) Velhamdulillahirabbil alemin. (2)

 Osman Koç/Araştırmacı

 

 

Sebîlü’r Reşâd Mecmuasın’da Hitabenin Yer Aldığı Sahife

 

Anafarta: Misafirlerin İstikbalinden Sonra Yukarı Çıkışları ve Asakirine (askerlere) Resmi Takdimi

 

 

Anafartalar Grubu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa Cephede Heyete Bilgi Verirken

 

Dipnotlar

(   *   )    Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat              

           edin. (Nisa/59)

(   **  )  (Ey müminler!) Gerek hafif, gerek ağır olarak savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allah  

           yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.  (Tevbe/41)

( *** )  Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever. (Saf/4)

(****)  Allah, büyük fazl sahibidir. (Cuma/4) 

        KAYNAKÇA:

1-      Üryânîzâde Ali Vahid’in “Çanakkale Cephesi’nde Duyup Düşündüklerim” Adlı Eserinin çevirisi.

               Yusuf Sağır, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Yıl: 11, Bahar 2013, Sayı: 14, ss. 159-178

2-      Sebilürreşad Mecmuası, 29 Teşrinievvel 1331, Cilt:14, Sayı: 351, Sayfa 102,103

3-      Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat

4-      Diyanet İşleri Başkanlığı basımı, Türkçe mealli Kuran-ı Kerim

16.359 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir