GELİBOLU’YU ANLAMAK

BALKAN SAVAŞLARI ( 1912-1913) Richard C. Hall ( Tuncay Yılmazer )

Her zaman söylerim. Kurtuluş Savaşı’nı anlamak için Birinci Dünya Savaşı’nı, Birinci Dünya Savaşı’nı anlamak için de Balkan Savaşı’nı anlamak gereklidir diye…. Geçmişte  yakın komşularımızla ( ayrıca onların kendi aralarında ) olan siyasi problemlerin günümüzde bile devam ettiğini görmek ilginç bir o kadar da üzücü. Bosna Savaşı’nın televizyonlara süzülen görüntüleri bile hâlâ aklımda. Ya da seksenli yıllarda Kapıkule tren istasyonunda karşılamaya gittiğimiz Bulgaristan’dan zorunlu göçe tabi tutulan soydaşlarımızın o perişan hali…


 


Bu duygularla Minnesota Üniversitesi’nden Prof. Richard Hall’ın Balkan Savaşları kitabına başlarken, Prof. Zafer Toprak’ın esere yazdığı önsözde;  çeşitli dillerdeki to balkanize (ing.) , balkanizer (Fr.) balkanisieren (Alm.) kelimelerinin bir bölgeyi birbirine düşman topluluklara bölmek anlamına geldiğini belirtmesi hiç şaşırtıcı gelmedi doğrusu. Tarih boyunca düzensizliğin, kaosun, acıların hüküm sürdüğü bu coğrafyanın en uzun barış dönemlerinden birini Osmanlı döneminde yaşadığını da belirtmek gerek.


 


1912-1913 yılları arasındaki Balkan Savaşları , Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflığı ve Balkan devletlerinin büyük güçlerinin muhalefetine rağmen ulusal birlik sorunlarını çözme kararlılığı nedeniyle patlak verdi. 1878 yılından beri Berlin Antlaşması’nın düzenlemeleri sayesinde Balkan Yarımadası’nda barışı korumuş olan Büyük Güçler 1912’ye gelindiğinde bunu Balkan Birliği karşısında zorlayacak kararlılıktan yoksun hale gelmişlerdi. Bunu başaramadıkları için kendilerini savaşın içinde bulacaklardı.”(s. 29 )


 


1912 sonbaharında savaşın başlamasıyla Türk birlikleri  birbiri ardına ağır mağlubiyetlerle bozguna uğradılar. Doğu ordusu Kırklareli ve Pınarhisar muharebelerinden sonra Bulgar Ordusu karşısında Çatalca hattına kadar çekildi. Sırp Ordularının saldırısıyla Makedonya’nın büyük bölümü kaybedildi. Manastır, Üsküp, Selanik gibi adları Osmanlı Devleti ile anılan şehirler birer birer elimizden çıktı. Osmanlı Batı Ordusu ile Doğu ordusu arasındaki bağlantı koptu.


 


Eserde Mart 1912’de Balkan Devletleri arasındaki anlaşmalardan nasıl olupta Osmanlı yöneticilerinin haberi olmadığı çok açık değil. Savaşın hemen başlangıcında çok sayıda askerin terhis edilmesinin de. Sebep ne olursa olsun ciddi bir istihbarat zaafı olduğu açık. Sırpların Makedonya üzerindeki Kumanova muharebesini kazanıp hızlı ilerleyişleri, Bulgarların İstanbul’a 35 km. kadar yaklaşabilmeleri , Edirne’yi çepeçevre sarmaları ,  şimdiki  Yunanistan’ın Epir bölgesinin kenti Yanya’da ve şimdiki Kuzey Arnavutluk’ta,  İşkodra’da toparlanmaya  çalışan bozgundan geriye kalabilen Türk askerleri … Savaşın ilk günlerinden itibaren İstanbul’un yolunu tutan  binlerce mülteci…Balkan Savaşları denince hemen başlangıçta akla gelen görüntüler… Görünen  o ki Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki uzantıları çok kısa bir süre içerisinde elden çıkmıştı.


 


Yazar Çatalca Savunmasının başarısını 200 yıl boyunca bir Avrupa Ordusuna karşı kazanılan ve üç yıl sonra Gelibolu’daki başarıya emsal teşkil eden en önemli Osmanlı zaferi olarak niteliyor. (s. 58) Eserde Balkan Savaşı’nın en önemli üç savunması  ( Yanya, Edirne ve İşkodra savunmaları ) ayrıntılı olarak anlatılıyor. Yanya’yı aylarca kahramanca  savunan ve sonunda Yunanlılara teslim olmak zorunda kalan  kadronun başının,  sadece iki yıl sonra Çanakkale’de destan yazacak Osmanlı Ordusunun en önemli komutanlarından birisi Esat Paşa olduğunu da belirtelim.


 


Birinci Balkan Savaşı’nda en başarılı ülke Sırplar olmuştu. Kumanova muharebesi ( 23-24 Ekim 1912 ) sonrasında Makedonya’nın büyük bölümüne sahip oldular. Ancak bu ilerleyiş ileride Balkan Birliği arasında doğacak sorunlara zemin hazırlayacaktı. Nedeni ise Bulgaristan’ın da Makedonya üzerinde hak iddia etmesiydi. Her iki taraf bu konuda Rusya’nın hakem olmasını kabul etmişti. Hall , savaş boyunca Rus diplomasinin son derece başarısız olduğunu, özellikle Bulgarların Rus desteği konusunda tam bir hayal kırıklığı yaşadıklarını sık sık belirtiyor.


 


Hall, özellikle Osmanlı Batı Ordusunun kalıntılarıyla yapılan İşkodra ve Yanya’daki başarılı  savunmaların, Osmanlı Ordusunun Asya’daki kuvvetlerini toparlayıncaya kadar zaman kazandırabileceğinin işareti olduğunu belirtmekte. Bu nedenle savaşın hemen başında Osmanlı Batı Ordusu Arnavutluk’a çekilebilseydi yenilginin bu kadar ağır olmayacağını da vurguluyor.


 


15 Nisan 1913 tarihinde Çatalca’da yapılan ateşkes ve 22  Nisan 1913’de İşkodra’nın Karadağlılara teslim olması Birinci Balkan Savaşı’ndaki çatışmaları sona erdirdi. Kuşkusuz en zararlı çıkan Osmanlılarla birlikte Bulgarlar görülüyordu. Sırbistan’la Yunanistan’ın Makedonya’nın kuzey ve güneyini paylaşmaları, ayrıca kuzeydeki Romen tehdidi Bulgaristan için savaşın başlarındaki başarılarına rağmen ciddi bir dezavantajdı.  Hall , Bulgarların Makedonya konusundaki isteklerinden vazgeçmiş olsalardı Ege Denizi’ne Struma nehrinin ağzından Gelibolu Yarımadasına kadar kuvvetli bir şekilde ayak basmış olacaklarını yazmakta. (s.140) Taraflar arasındaki yoğun diplomasi trafiği çıkmaza girince  29/30 Haziran gecesi Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan yeniden savaşa tutuştular. Fırsatı değerlendiren iki ülke vardı. Biri ilk savaşa katılmayan, yıpranmamış kuvvetli ordusuyla Romanya, diğeri ise kaybettiği prestijini yeniden kazanmak isteyen Osmanlı Devleti. Enver Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu 23 Temmuz 1913’de Edirne’ye girecek, en azından teselli bulacaktır. 


 


Yazar oldukça ayrıntılı sonuç bölümünde Balkan Savaşı’nı Birinci Dünya Savaşı’ndan ayırmanın olanaksız olduğunu özellikle belirtiyor. (s.176) Zaten eser boyunca sık sık hangi konudan bahsediliyorsa o konunun daha sonraki durumu (bazen 2. Dünya Savaşına hatta doksanlı yıllardaki Bosna savaşına kadar olan yansımaları ) veriliyor. Müttefik olarak savaşa katılan ülkelerin birbirleriyle ilişkileri , makineli tüfek ve topların piyade hücumuna olan etkileri vb. konular ayrıntılı irdeleniyor. Ancak yazara göre Avrupa devletleri bu savaşlardan savaş tekniği ve yönetimine dair gerekli dersleri sadece bir yıl sonra çok daha kapsamlı bir mücadele ortaya çıkması nedeniyle yeterince alamadılar.


 


Hall’ın en önemli saptamalarından bir tanesi savaş sırasında özellikle sivil halka yönelik katliamlarla ilgili. Yazara göre bu mezalimleri yüzyıllar süren nefrete bağlamak , olayı fazlasıyla basitleştirmek anlamına geliyor. Balkan halkları yüzyıllar boyu birlikte yaşadılar. Mezalimin en önemli nedeni Osmanlı Millet sisteminin terk edilmesi ve yeni devletlerin özünü teşkil etmesi açısından Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlılar tarafından dışlayıcı milliyetçi ideolojinin kabul edilmesiydi. Hoşgörü , Balkanlarda kolay bulunmayan mal olmuştu.(s.182) Bu ifadelerin günümüzdeki yerini de tartışmak gerekli . Dışlayıcı milliyetçi ideolojinin nelere mal olduğuna Balkan Savaşları güzel bir örnek değil mi sizce?


 


Balkan Savaşı’nın sonuçlarını değerlendirdiği sonuç bölümünde , Balkan Birliği arasındaki çatlaklardan Osmanlıların yeterince yararlanamadığını belirtirken, bu savaşın Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde de önemli rol oynadığını belirtiyor. ( s.186-187 ) Bunda eserde çok ayrıntılı belirtilmese de İstanbul’daki siyasi karışıklığın rolü büyük. Yazarın Gelibolu’da 1915’deki , ve yine 1921’de Sakarya Savaşı’ndaki Türk askeri kimliğinin temellerinin Kasım 1912’de Çatalca hatlarında İstanbul’un başarıyla savunulmasında başladığını belirtmesi ilginç bir saptama olarak kayda geçiyor.


 


Prof. Richard Hall’ın “Balkan Savaşları 1912-1913” adlı çalışması savaşa katılan hemen her ülkenin arşivlerinden yararlanması ve zengin kaynakçasıyla dikkat çeken bir yapıt. 1912-1922 yılları arasındaki dönemin ilk bölümünü  daha yakından bilmek isteyenler için çok önemli bir kaynak.


 


 


BALKAN SAVAŞLARI (1912-1913)


Richard C. Hall


Homer Kitabevi – İstanbul 2003

25.497 okunma

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir