Enver Gülşen'le Savaş ve Sinema Üzerine... ( Tuncay Yılmazer )Tarih: 30/04/2009 / Toplam Yorum 6 / Yazar Adı: / Okunma 10540 ![]() Enver Gülşen’i internet dünyasının en nitelikli düşünce platformlarından biri olan (övünmek gibi olmasın , zaman zaman benim de yazılarımın çıktığı!) www.derindusunce.org ‘daki sinema eleştirileri, düşünce ve tasavvuf yazılarından tanıyorum. Gülşen, Gelibolu’yu Anlamak sitesi için Birinci Dünya Savaşı ağırlıkta olmak üzere savaş filmlerini değerlendirecek. Sinema yazılarını büyük bir beğeniyle okuyacağınıza eminim. Bu vesileyle Enver Gülşen ile “Savaş ve Sinema” konulu bir söyleşi yaptık. Gülşen “ benim açımdan önemli olan şey, o filmin tarihi nasıl anlattığı, ya da belgeselci bir üslupla tarihi doğru ele alıp almadığı değil, anlattığı insanlık durumunun bugüne nasıl taşındığıdır. Çünkü bugüne taşınmayan ve bugünde bir anlam taşımayan hiçbir filmin kalıcı olabileceğini düşünmüyorum.” diyor. Yönetmenin savaş karşıtı ya da savaş taraftarı duruşa angaje olmasının filmin sanatsal değerini düşürdüğünün altını çiziyor. Terence Mallick, Oliver Stone, Tarkovski, Spielberg, David Lean, Coppola vs. gibi bir çok ünlü yönetmenin çektiği savaş filmleri hakkında bazı önemli noktaları bizlerle paylaşıyor. Enver Gülşen’in önümüzdeki günlerde bizlere değerlendireceği ilk film ise , Birinci Dünya Savaşı konulu filmlerin klasiklerinden sayılan yönetmenliğini J. Renoir’in yaptığı 1937 yapımı “Büyük Aldanış” olacak. |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Öncelikle ben teşekkür ederim. Katkım olabilirse ne mutlu bana. Asıl mesleğim mühendisliktir. Uzun yıllar elektronik ve bilgisayar teknolojilerinde araştırma geliştirme çalışmalarında bulundum. Ancak son birkaç yıldır mesleğimi devam ettirmekle birlikte okumalarımın dışavurumu olarak yazma ve yazdıklarımı yayımlamak gibi bir gayret içindeyim. Hayatı, bütünlüğü ve derinliği ile algılamak niyetinde olduğum için uzmanlaşma yerine daha üstten ve bütünlükçü bir bakışla hayatın derinliğine nüfuz etmeye çalışıyorum. Bu yüzden sanatın, edebiyatın, politikanın, felsefenin ve dinin birbirlerinden keskin çizgilerle ayrılamayacağını düşünüyorum. Yazılarım da aslında bunun çabaları mahiyetinde değerlendirilebilir. Sinema, sanat veya düşünce yazılarımın hepsinin birbirleriyle geçişli olmasına ve bu yazıların, uzmanlık yerine bana açtıkları kapıların arkasındakileri görmeye niyetlenmiş yazılar olmasına çalışıyorum. Umarım bir gün başarırım.
Aslında sinema eleştirisi ve sanatı açısından elbette bu terimlerin hepsinin birer karşılığı vardır; ancak ben sinemada türlerin bu kadar keskin bir çizgiyle birbirinden ayrılabileceğini düşünmüyorum. Elbette ilk bakışta savaş filmi, tarihi film ya da epik film olarak değerlendirilebilecek ve bu türlerin içinde kategorize edilebilecek filmler vardır. Ancak benim açımdan önemli olan şey, o filmin tarihi nasıl anlattığı, ya da belgeselci bir üslupla tarihi doğru ele alıp almadığı değil, anlattığı insanlık durumunun bugüne nasıl taşındığıdır. Çünkü bugüne taşınmayan ve bugünde bir anlam taşımayan hiçbir filmin kalıcı olabileceğini düşünmüyorum. “Bugün”den kastım ise tarihin içindeki bütün “bugün”lerdir. Bir film ancak bu şekilde evrensel olabilir bence. Çünkü insanlığın hakikati öyle çok değişken değildir; daha çok o hakikatin ele alınış biçimi değişir.
Savaş yandaşlığı, ya da savaş karşıtlığı…bence her iki açıdan da sanatçının ele alacağı konuya bu şekilde angajmanı, onun yaptığı eseri angaje bir eser hâline döndürür. Elbette sanatçı savaş karşıtı olabilir (ki bana kalırsa makbul olan da budur) ancak bu, savaş filminin illa savaş karşıtı bir “angajmanla” dile getirileceği manasına gelmemeli bence. Çünkü eninde sonunda bakış açınız ve bakışın kendisi politik bir bakıştır. Savaşın mahiyetine göre sizin savaş karşıtlığınız ya da yandaşlığınız anlam kazanır, ya da anlamını yitirir. Eğer politik bir doğruculukla ele alacaksak, mesela Vietnam’da ülkesi binlerce kilometre öteden gelen birileri tarafından işgale uğramış birilerine, savaş karşıtlığını empoze etmek tam anlamıyla savaş yandaşlığının bizzat kendisi olacaktır.
Bu soru çok zor bir soru. Ancak şunu söyleyebilirim: hiçbirimizin eli temiz değil. Bu yüzden bu kutsamanın “kör gözüm parmağına” bir kutsama olmasının zaten filmi bir tür propagandaya çevireceği için sanatsal açıdan değersizleştireceğini düşünüyorum. Ancak bu sadece militarizmin kutsanması açısından değil, diğer tür politik angajmanlar için de geçerlidir bence. Mesela ünlü İngiliz yönetmen Ken Loach, Marksist kesim tarafından işçi sınıfının dertlerini tasalarını, problemlerini büyük bir cesaretle ve politik bir angajmanla ele aldığı için çok sevilir. Ben ise Ken Loach’ın en iyi filminin, politik bir dili olmayan ama buna rağmen çok şiddetli bir toplumsal protestoyu içinde sırf sanatsal özelliği açısından taşıyabilen “Kerkenez - Kes” filminin olduğunu düşünüyorum. Çoğu önemli görünen filmi ise benim için çok değerli olmayan filmlerdir. Bence soruyu şu şekilde ele almak gerekli: bir sanatçı politik coşkuyu sanat eserine doğrudan yansıtabilir mi? Bence sanat eserine doğrudan yansıtılan politik coşku, aynen Tarkovsky’nin söylediği gibi sahtekârlıktan başka bir şey değildir.
Ben, bu konuda Forman’la aynı şekilde düşünüyorum. Tarihi filmin gerçeklerle birebir uyumlu olması filmi belgesele götürür (uyumlu da olabilir elbette ama belgesel gibi ele almamak koşuluyla). Ayrıca tarihin kendisi zaten çok yönlü algılanmaya müsaittir bence. En başta söylediğim gibi bir yönetmenin filminde o tarihi olayı bugüne nasıl taşıdığı ve o olayı bugün için nasıl anlamlı kıldığı önemlidir. Amedeus bence çok vasat bir film; ama bu vasatlığı tarihi çarpıtmasından değil, tarihin içinde kalıp bugüne taşınamadığı için anlamlı olmaktan uzak olmasından kaynaklanıyor bence. Forman’ın çok daha önemli filmleri vardır... Tarkovsky, Andrei Rublev’i yaptığında, SSCB’li eleştirmenler ve devlet görevlileri tarafından tarihi yanlış aktarmakla suçlanmıştı. Tarkovsky, filmin amacının tarihî bir bilgi aktarmak değil, bir sanatçının (Andrei Rublev bir ikon ressamıdır) çevresinde gelişen savaş, yıkım, eziyetler kısacası toplum ile ilişkisinin onun sanatının gelişimindeki etkisini anlamaya çalışmak olduğunu söylemişti. Bence de bir sanatçı duruşu bu şekilde olmalıdır.
Doğrusu üstte söylediğim gibi bir filmin amacı tarihsel “doğruları” birebir aktarmak olmayabilir. Yönetmen bence bu konuda sonsuz bir tasarruf hakkına sahiptir. Çünkü film bir kurgudur ve yönetmenin amacı tarihsel bir olayı olduğu gibi aktarmak değil, o filmin içerisindeki belirli bir insanlık durumunun günümüze taşınarak anlaşılmasına çalışmak olmalıdır. Bu açıdan, Peter Weir’in bunu neden yaptığını bilmemekle birlikte, çok eleştirilebilir bir davranış olduğunu düşünmüyorum.
Doğrusu tarihi film denen kategorinin çok keskin kullanılmasına karşıyım. Türkiye’de büyük bütçeli filmler çekilebiliyor. Ama büyük bütçeler sinema açısından büyük yeteneklere değil, sinema esnafına ve tüccarlarına düştüğü için ortaya sadece tarihi film açısından değil, tüm filmler açısından pek verimli bir ortam çıkamıyor. Semih Kaplanoğlu, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem vesaire…bu insanlar film çekebilmek için büyük özveriyle mücadele ediyorlar. Bence dünya sineması içinde dahi çok önemli olabilecek filmler çıkıyor. Ama bu sanatçıların filmleri, arkasında büyük reklam kampanyaları olmayınca doğru düzgün izlenemiyor bile. Ancak, bir sürü “çöplük” milyonlarca izlenebiliyor. Şimdi o çöplükleri yapanların elinde büyük imkan var ama yetenek ve sinema sanatçısı ruhu yok… sanatçı olanlarda da para yok. Böyle olunca bu kısır döngüden çıkabilmek çok zor görünüyor. Bir de ben, “hadi Kanuni’nin, Atatürk’ün filmini çekelim” denilerek çekilecek bir filmin Hollywood’un benzer filmlerinden daha nitelikli olabileceğini düşünmüyorum. Sanatçı bir tür vahiyle konusunu belirler. Ismarlama konular sanatçı değil, esnaf bulur karşısında. Öyle olunca o filmin nitelikli bir film olmaması sürpriz olmamalı bence.
Bu konuda fikrim daha önce de bahsettiğim gibi çok nettir. Bir tür angajmanla iyi bir film çekilemez. Eli yüzü düzgün, tekniği sağlam filmler çıkabilir ama iyi film bambaşka bir şey gerektirir: bağımsız bir sanatçı ruhu…
David Lean’ın tüm filmlerini, büyük bir özenle çekilmiş; ama bir o kadar da düz filmler olarak görürüm. Arabistanlı Lawrence da öyle bir film bence. Sinema sanatının en önem verdiğim özelliği, diğer sanatlarda olmadığı kadar insan hakikatine yakınlaşma potansiyelidir. Ancak Lean’in, filmlerinde tarihi kişiliklerle iş görüş biçimi, kişilik olarak derinleşemeyen robotlarla uğraşır gibidir. David Lean Dünya sinemasının o döneme kadar bulunmuş sinema dili ile ilgili kaynaklarını en teknik şekilde kullanır; ama arkasında bir sanatçı değil, bir tür mühendis vardır kameranın. O yüzden filmleri hiçbir şekilde derinleşemeyen hikâye anlatan çizgi romanlar gibi kalır. Benim sinema anlayışım ise hikâye anlatan klasik sinemanın çok ötesinde bir anlayıştır. Sinema sanatı hikâye anlatmak için değil, insan ruhuna ulaşma kapasitesi açısından biriciktir bence. David Lean filmlerinin hiçbirisinde bunu görebildiğimizi söyleyemem. Belki Dr.Jivago filmi biraz da Pasternak etkisiyle bunun dışında kabul edilebilir…
Benim Oscar ödüllerine bakışım maalesef olumsuzdur. Oscar ödüllerinin, büyük bütçeli filmler yapmış olan büyük prodüksiyon şirketlerinin bir yarışması olduğunu düşünüyorum. Elbette iddialı bir savaş filminin büyük bütçesi dolayısıyla Oscar adayı olması çoğunlukla kaçınılmazdır. Ancak benim açımdan son 50 - 60 yılın Oscar ödülleri sinema sanatına büyük katkıları olmuş filmlere ya da yönetmenlere değil, çok daha sıradan filmlere gidiyor.
Platoon’u önemli bir film olarak görmüştüm ilk izlediğimde. Ancak sonraki izleyişlerimde bu görüşüm büyük oranda değişti. Oliver Stone’un nispeten önemli bir yönetmen olduğunu düşünsem de çok az filminin vasatı aştığını düşünüyorum. İnce Kırmızı Hat, Terrence Malick’in benim çok önemli bulduğum filmidir. Aslında savaş filmi olarak kategorize edilse de, bence kullandığı dil ile daha çok savaşan insanların ruhsal durumuna odaklanan bir filmdir. Malick ise gerçekten çok az ama öz film yapan büyük bir yönetmendir bence. Kıyamet’in de çok önemli bir film olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde bu filmin de aslında savaş ortamını bir çıkış noktası olarak alarak, insan ruhunun karanlık taraflarına yaptığı odaklanmanın çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Conrad’ın romanını (Karanlığın Yüreği) çıkış noktası yapan film, hiçbir şekilde romanın altında ezilmiyor (genelde iyi edebiyat eserleri iyi film olamaz. Filmler genelde o edebiyat eserinin altında ezilir). Spielberg’e gelince sözünü ettiğiniz iki filmin de Spielberg’de çok fazla görünen bir iticilik taşıdığını söyleyebilirim. Spielberg dünyada çok fazla büyütülen bir yönetmen; ama bir tane dahi vasatın üstü filminin olduğunu düşünmüyorum. Sanatçı değil sinema mühendisliği için verilebilecek ilk örnektir Spielberg! Er Ryan’ı Kurtarmak filmini bir ara yazdığım bir yazıda savaş pornosu olarak değerlendirmiştim. Schindler’in Listesi ise “bak ben ciddi bir film de yapabiliyorum” demek için yapılmış gibi… Ama yine de ciddiyetten uzak bir film! Palma’nın Savaş Günahları’nı sanıyorum izlemedim. Patton filmini ise seyrettiğimden bu yana çok uzun süre geçti. Sadece klasik bir Hollywood tipi savaş filmi olduğunu hatırlıyorum hepsi o kadar!
Açıkçası kategorize etmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Savaş filmi ya da tarihi film olarak kategorize edilsinler ya da edilmesinler savaşı ya da tarihi bir olayı çıkış noktası olarak ele alan ve çok sevdiğim yönetmenler vardır. Tarkovsky benim için tüm zamanların en büyük yönetmenidir. Onun tüm filmlerini öneririm elbette. Ama Andrei Rublev, İvan’ın Çocukluğu, Ayna filmlerinde savaş ve tarihi olayların bir çıkış noktası oluşturması söz konusudur. İvan’ın Çocukluğu tek bir savaş sahnesi göstermeden savaşın bir çocuğun yüreğinde ve ruhunda açtığı derin yaralarla ilgili bir filmdir. Ayna ise bambaşka bir filmdir ama bu film Rusya’nın yaklaşık 35-40 yıllık sürecinin de tarihsel olarak arka planda bulunduğu bir filmdir. Jean Renoir’un “Büyük Aldanış” filmi yine ilk aklıma gelenlerden. Bergman’ın savaş ortamını bir çıkış noktası olarak alan büyük eseri “Utanç” filmi… Kurosawa’nın kimi filmleri (Kagemusha, 7 Samuray, Ran vesaire) belirli bir savaşı değil ama savaş ortamının insanla ilişkisini de ele alırlar. Theo Angelopoulos’un hemen tüm filmleri Yunanistan tarihini ve Avrupa’daki savaşları arka planda kullanır. Polonya’lı yönetmen Adrzej Wajda tarihsel filmler açısından çok önemli bir yönetmendir. Miclos Jancso da Macar sinemasında bu konudaki büyük ustalardan birisidir. Pasolini’nin Hz. İsa’nın hayatına kendince bir bakış attığı “Gospel According to Saint Matthew” filmini ve tarihsel sayılmasa da mitsel denebilecek “Oedipus Rex” ile “Medea” filmlerini herkese tavsiye ederim.
Kubrick’in bazı filmlerini, ilk dönem Sovyet sinemasından Pudovkin ve Eisenstein’in bazı filmlerini; hem Vidor hem de Borzage’ın Silahlara Veda uyarlamalarını; Pontecorvo’nun “Cezayir Savaşı”nı; Rene Clement’in, Gore Vidal ve Coppola’nın senaryolarını yazdığı “Paris Yanıyor Mu?” filmini; Nazi’lerin propoganda yönetmeni olmakla birlikte önemli bir yönetmen olan Lina Riefensthal’ın filmlerini; Sokurov’un Alexandra, Boğa, Güneş filmlerini ve bazı belgesellerini; Rosselini’nin “Roma: Açık Şehir” ve “Almanya: Sıfır Yılı”nı; Bertolucci’nin bazı filmlerini; elbette Elem Klimov’un muhteşem filmi “Gel ve Gör”ünü; Mike Nichols’un Heller uyarlaması Catch-22’sini; Chukrai’nin “Askerin Türküsü” filmini; Chaplin’in “Great Dictator” filmini; John Ford’un kimi filmlerini önerebilirim. Aslında çok fazla film var bu tür kategorilere sokulabilecek. Ancak ilk akla gelenler bunlar.
Doğrusu Türkiye sinemasında çok önemli bulduğum ve tarihin bir bölümünü veya savaş ortamını çıkış yapan ve beni etkilemiş çok fazla yönetmen bilmiyorum. Tomris Giritlioğlu’nun sinema niteliği açısında orta düzey olsa da cesur filmlerinin bu açıdan bir eksikliği doldurduğunu söyleyebilirim. Ancak Türk sinemasında benim sevdiğim yönetmenler bambaşka bir mecradan hareket ediyorlar.
Çok fazla izleyicileri oldu mu bilmiyorum ama ikisi de son derece vasat filmlerdi bence.
Atom Egoyan, genel olarak beğendiğim bir yönetmendir. Bu motivasyonla Ararat’ı izlemiştim. Açıkçası çok fazla “kör gözüm parmağına” tarzı bir propaganda filmiydi. Egoyan gibi önemli bir yönetmene yakıştıramadığım bir filmdi doğrusu. Yine sinematografisi ve sanatsal yönü açısından iyi denebilecek bir durumdaydı; ancak propaganda niyeti filmin o yönünü de iğdiş ediyor bence.
Çağrı’nın da Ömer Muhtar’ın da beni çok etkilediğini söyleyebilirim. Çağrı, sonuçta bir mesajın; üstelik benim seve seve buyur ettiğim bir mesajın filmi olduğu için önyargı ile beğendiğim bir filmdi. Ancak benim sinema anlayışımla çok uygunluk sağlamadığını bile bile böyle düşündüğümü söylemeliyim. Ömer Muhtar ise, tarihsel arka planı bir yana Müslüman bir inanmış kişinin (Muhtar’ın) ruhuna girebilmeyi başarmıştı. Bence Müslüman bir yönetmeninin sinemasına uzak bir film değildi. Her ikisi de birer başyapıt değildir ama her ikisi de en azından önemli filmlerdir.
Aslında ilk aklıma gelen Tarkovsky’nin “İvan’ın Çocukluğu” olmuştu. Ancak Tarkovsky’ye hayranlığım biraz fazla göze battığı için, vazgeçip Renoir’in “Büyük Aldanış” filmini ele almanın daha doğru bir başlangıç olacağını düşündüm. Renoir hem büyük bir yönetmendir; hem de filmi en önemli savaş karşıtı filmlerden (bu karşıtlığın nasıl bir şey olduğunu yazıya saklayalım) birisidir.
Ben teşekkür ederim. Umarım bir faydamız dokunur. |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||
********************** Tüm yazı, yorum ve içerikten imza sahiplerinin kendileri sorumludur. Yayımlanmış olmaları, bu görüşleri Tuncay Yılmazer'in benimsediği anlamına gelmez. Yorum bölümü özgür bir tartışma ortamı yaratmak için vardır. Ancak saldırgan ve düzeysiz yorumlar yayınlanmayacaktır. Eğer bu siteye ilk kez yorum yazıyorsanız, yorum kurallarına gözatmanızı istirham ederiz. ********************** |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||
YORUMLAR |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
||||||||||||||||||||||||||||||||||||
KATEGORİDEKİ DİĞER BAŞLIKLAR |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Site İçi Arama
Kategoriler
Rastgele Seçilen 10 Yazı
- 1 - Çanakkale nin büyük şairi (Tuncay Yılmazer) - 09/01/2007 Hit: 7764
- 2 - Nazım’ın Dayısı Çanakkale Şehidiydi (Melih Şabanoğlu) - Hit: 11961
- 3 - Çanakkale Deniz Muharebelerinde Verilen Zayiatlar (Ahmet Yurttakal) - 17/11/2015 Hit: 7580
- 4 - Konferans - Vahdettin Engin - İkinci Abdülhamit'in Politikaları - 19/02/2016 Hit: 4099
- 5 - Çukurova Üniversitesi'ndeki Konferans ile İlgili Gelibolu’yu Anlamak Okurlarına Açıklama ( Tuncay Yılmazer ) - 22/03/2013 Hit: 20470
- 6 - Londra’nın Savaş Planları: 1906 Taba Krizi Ve Çanakkale (Yusuf Ali Özkan) - 20/03/2018 Hit: 9775
- 7 - Çanakkale Muharebelerinde Tekirdağ - İslam Özdemir - 02/05/2012 Hit: 13370
- 8 - Mehmet Vehip Paşa’nın Adını Hiç Duymuş muydunuz? ( İsmet Berkan) - 19/02/2012 Hit: 20926
- 9 - Muhafazakâr Türk Basınının Altı Büyük Çanakkale Yanlışı… ( Ozan Bodur ) - 11/03/2009 Hit: 54796
- 10 - Çanakkale Savaşlarında Bir Kadın Muhabir; Wanda Zembruska (İslam Özdemir) - 20/02/2011 Hit: 13904
Yazarlar
Popüler 20 Yazı
- Okunma Adet:
- 100. Yılında II. Meşrutiyet (“Didar-ı Hürriyet” kitabının yazarı Sacit Kutlu İle Söyleşi )-1. Bölüm Okunma Adet:112016
- Sarıkamış Kuşatma Harekâtı’na Ait Değerlendirmeler ( M. Şahin Aldoğan ) Okunma Adet:90640
- 18 Mart Kahramanı Cevat Paşa ( Ahmet Yurttakal ) Okunma Adet:82300
- 9 Ocak 1916 - İtilaf Devletlerinin Gelibolu Yarımadasını Tahliye Harekâtı ( Melike Bayrak ) Okunma Adet:66556
- 1.Dünya Savaşında Türkiye Dışında ve Anadolu’da Esir Kampları Balıkesir Esir Kampı (Aydın Ayhan) Okunma Adet:65296
- Balkan Muharebeleri Sırasında Mustafa Kemal'in Çanakkale Bölgesindeki Faaliyetleri (Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay) Okunma Adet:64159
- 1915 Çanakkale Cesarettepe Kahramanı Kırşehirli Mehmet Çavuş ( Cemalettin Yıldız ) Okunma Adet:62592
- İlk Türk Hemşiresi Safiye Hüseyin (Elbi) (Ahmet Yurttakal) Okunma Adet:55651
- Kutülammare’de Esir Alınan İngiliz Ordusu ve General Townshend (Muzaffer Albayrak) Okunma Adet:54965
- Muhafazakâr Türk Basınının Altı Büyük Çanakkale Yanlışı… ( Ozan Bodur ) Okunma Adet:54796
- 18 Mart 1915’den 18 Mart 2009’a Çanakkale Deniz Zaferi ( Melike Bayrak) Okunma Adet:51862
- Çanakkale’deki En Başarılı Alman: Otto Hersing ve U-21 Denizaltısı (Ahmet Yurttakal) Okunma Adet:48951
- Çanakkale Savaşı ve Diplomasi ( Tuncay Yılmazer ) Okunma Adet:47102
- Rumeli Mecidiye Tabyası Topçu Neferi Kahraman Niğdeli Ali ( Ömer Arslan ) Okunma Adet:47066
- 25 Nisan 1915 Çanakkale Kara Muharebeleri ( Melike Bayrak ) Okunma Adet:46696
- Balkan Harbi’nin Toplumsal-Siyasal ve Ekonomik Etkileri -2 ( Sacit Kutlu ) Okunma Adet:43222
- 57. Alay Şehitliği’nin Yeniden Düzenlenmesi Üzerine (Tuncay Yılmazer) Okunma Adet:41583
- 25 Nisan 1915 Arıburnu Anzak Çıkarması Üzerine Şahin Aldoğan ile Söyleşi – 1 (Tuncay Yılmazer) Okunma Adet:39892
- 18 Mart Özel Yazısı: Dardanos’a Şan Verenler ( İslam Özdemir) Okunma Adet:37402
- ARMAGEDDON’A DOĞRU ADIM ADIM… General Allenby, Osmanlı Ordusu’nu Filistin’de Nasıl Yok Etti? (Tuncay Yılmazer) Okunma Adet:36091
Son Yorumlananlar
- 10791-Melike Bayrak - Öncelikle yazını çok taraflı bulduğumu belirtmek isterim. Yazınızda geçen üç ayrı noktayı da ayrıca ... 16-09-2018-- Haber Başlığı:Mustafa Kemal Atatürk ve Enver Paşa (İsmail Pehlivan)
- 10766-CEMAL KARACİĞER Ruhları Şad Olsun- ALLAH ONLARDAN RAZI OLSUN BİZ NE KADAR BİLMESEK DE RABBİMİZ BİLİYOR ONLARI .MEKANLARI CENNET OLSUN ... 13-09-2018-- Haber Başlığı:18 Mart Kahramanı Cevat Paşa ( Ahmet Yurttakal )
- 10674-isimsiz - Ciddi bir emeğin mahsûlü olduğu anlaşılan ufuk açıcı ve değerli m... 20-08-2018-- Haber Başlığı:Türkiye’de Beş Sene - Liman von Sanders’in Hatıraları ( Muzaffer Albayrak)
- 10613-emre gelibolu- Gökhan bey tanışan birisi olarak şunu söyleyebilirim. Müthiş alcak gönüllü birisi bilgi ve birikimi ... 20-07-2018-- Haber Başlığı:Çanakkale Savaşı Belgeselleri Yapımcısı Gökhan Tarkan Karaman ile söyleşi (Tuncay Yılmazer)
- 10587-Yusuf Harita- Bu haritada ikiz koyunun altinda bir cizgi var cizginin uzerinde iki cizgi var bu bu iki cizgi sani... 17-06-2018-- Haber Başlığı:25 Nisan 1915 Çıkarmaları Sırasında (Ertuğrul ve Tekke Koyları ile Arıburnu Sahillerinde) Türklerin Makineli Tüfekleri Var Mıydı?(1.Bölüm) (Gürsel Akıngüç)
- 10571-Cemalettin Yıldız Hayırlı olsun.- Çanakkale Savaşı Siperin Ardı Vatan (Gürsel Göncü -Şahin Aldoğan ) yeni düzenlemeli baskısını hayırl... 23-05-2018-- Haber Başlığı:Çanakkale Savaşı Siperin Ardı Vatan (Gürsel Göncü - Şahin Aldoğan)
- 10568-Cemalettin Yıldız Teşekkürler Burhan Bey.- Yıllardır beklediğimiz Seddülbahirin yaralı Arslanı 26. Alay ,3. Tabur Kumandanı Binbaşı Mahmut Sabr... 08-05-2018-- Haber Başlığı:Mahmut Sabri Bey Ve Seddülbahir Savunmasının İlk Üç Günü (Burhan Sayılır)
- 10566-gürsel göncü - Gayet isabetli tesbitler ve yeni data'lar içeren bir referans makalesi. Tebrikler. İki noktaya ... 03-05-2018-- Haber Başlığı:25 Nisan 1915 Gelibolu Yarımadası Çıkarmaları Üzerine Taktik Yaklaşımlar (Bülend Özen)
- 10564-idris ilkan kurt - Tşeküürler ömer bey projem için çok faydalı güze liyi bilgil, bi site olmuş allah razı olsun eyw :}... 28-04-2018-- Haber Başlığı:
- 10562-Tolga Yılmaz
Başka makale- Erhan Bey,
Yazınız için tebrik ederiz. Emeğinize sağlık.
Bahsettiğiniz konuyla ilgili ... 18-04-2018-- Haber Başlığı:Çanakkale Savaşı Esnasında Çekildiği İddia Edilen Bir Fotoğraf Hakkında (Erhan Çifçi)
Önerilen Yazılar
- Okunma Adet:
- Arıburnu Muharebeleri Raporu (2) - Mustafa Kemal (Tuncay Yılmazer ) Okunma Adet:24053
- Tehcir Övünülecek Bir Uygulama Değildir ( Tuncay Yılmazer ) Okunma Adet:21173
- Çanakkale Cephesinde Bir Müderris- Abdullah Fevzi Efendi ( Muzaffer Albayrak) Okunma Adet:21687
- 25 Nisan 1915 Arıburnu Anzak Çıkarması Üzerine Şahin Aldoğan ile Söyleşi – 1 (Tuncay Yılmazer) Okunma Adet:39892
- Propaganda Filmlerinin Bir Prototipi olarak Arabistanlı Lawrence (Enver Gülşen) Okunma Adet:24542
- “Bin Kere Çoğalan Cehennem” 4-6 Haziran 1915 , Üçüncü Kirte Muharebesi ( Tuncay Yılmazer ) Okunma Adet:32307
- Çanakkale Muharebe Alanlarında Çevre Kirliliği ( Tuncay Yılmazer ) Okunma Adet:22550
- 100. Yılında II. Meşrutiyet (“Didar-ı Hürriyet” kitabının yazarı Sacit Kutlu İle Söyleşi )-1. Bölüm Okunma Adet:112016
En Çok Yorumlanan
- 1915 Çanakkale Cesarettepe Kahramanı Kırşehirli
Mehmet Çavuş ( Cemalettin Yıldız )
Yorum Adet:52Okunma Adet:62592 - Çanakkale Savaşı Belgeselleri Yapımcısı Gökhan Tarkan Karaman ile söyleşi (Tuncay Yılmazer)
Yorum Adet:32Okunma Adet:12322 - 9 Ocak 1916 - İtilaf Devletlerinin Gelibolu Yarımadasını Tahliye Harekâtı ( Melike Bayrak )
Yorum Adet:29Okunma Adet:66556 - En Büyük Tehlike ( Tuncay Yılmazer )
Yorum Adet:21Okunma Adet:34091 - 19 Mayıs'ın Ardından ( İslam Özdemir )
Yorum Adet:20Okunma Adet:24012 - Muhafazakâr Türk Basınının Altı Büyük Çanakkale Yanlışı… ( Ozan Bodur )
Yorum Adet:19Okunma Adet:54796 - Birinci Dünya Savaşında Ölen Alman Askerlerin Kayıp Listesi ( Hafize Kasar )
Yorum Adet:18Okunma Adet:35258 - Alibeyköy Lisesi konferansının ardından... ( Tuncay Yılmazer )
Yorum Adet:17Okunma Adet:24321 - Türkiye Cumhuriyeti'nin En Büyük Askeri Tarihçisi Kurmay Yarbay Bursalı Mehmet Nihat Bey 'e Vefa ( Cemalettin Yıldız )
Yorum Adet:16Okunma Adet:27555 - Bir Fotoğraf , Bir Soru... ( A.Yurttakal - İ. Sezgin )
Yorum Adet:15Okunma Adet:21954 - 57. Alay Şehitliği’nin Yeniden Düzenlenmesi Üzerine (Tuncay Yılmazer)
Yorum Adet:15Okunma Adet:41583 - Çanakkale Gazisi Hüseyin Akdoğan (Ahmet Yurttakal)
Yorum Adet:14Okunma Adet:26927 - Teğmen Remzi nin Hatıralarında Zığındere Muharebeleri (M. Şahin Aldoğan)
Yorum Adet:14Okunma Adet:27006 - Kırım Harbinden Günümüze Haydarpaşa Mezarlığı 2. Bölüm ( İslam Özdemir)
Yorum Adet:13Okunma Adet:31932 - Küçük Muavenet'in Büyük Başarısı ( Duygu Ak )
Yorum Adet:13Okunma Adet:19118
Ziyaretçi İstatistiği
-
Tekil (Bugün)
719 Toplam
10564453 En Fazla
17793 Ortalama
2420 Üye Sayısı
1032 Bugün Üye Olan
0 - ANASAYFA
- KURALLAR
- RESİM ARŞİVİ
- İLETİŞİM
- ZİYARETÇİ DEFTERİ