Çanakkale Savaşı’nın her yıldönümünde hatırladığımız bir sahne vardır: Mustafa Kemal’in Conkbayırı’na doğru çekilen askerlerle karşılaşması. Bu karşılaşmayı, hem Arıburnu Muharebeleri Raporu’nda, hem de Ruşen Eşref’le 1918’de Yeni Mecmua için yaptığı söyleşide aktarmıştır:
– Niçin kaçıyorsunuz?
– Efendim düşman!
– Nerede?
Askerler 261 rakımlı tepenin ötesinde bir yeri gösterirler. Düşman, Mustafa Kemal’e, kısa bir toplanma ve dinlenme zamanı verdiği kendi askerlerinden daha yakındır. Kararını hemen verir ve konuşmayı sürdürür:
– Düşmandan kaçılmaz!
– Cephanemiz kalmadı.
– Cephaneniz yoksa süngünüz var! [1]
Mustafa Kemal, böyle diyerek süngü taktırdığı askerleri yere yatırır. Bu hareket düşmanı duraklatır ve 57. Alay’ın yetişmesi için gerekli zamanı kazandırır. O sırada saat 10’u geçmektedir, yani çıkarma başlayalı yaklaşık altı saat olmuştur. Cephanesi biten askerlerin o altı saat içinde yaptıklarını inceleyelim.
25 Nisan’da sabaha karşı Avustralyalılar çıkarma yapacakları Arıburnu sahillerine yaklaşırken, burayı korumak ve gözlemek görevi 27. Alay, 2. Tabur, 4. Bölüğe verilmiştir. Bölükler üçer takım halinde düzenlendiğine ve her takımda dokuzar tüfekli dokuz manga bulunduğuna göre, kuzeyde Azmakdere’den güneyde Kabatepe’ye kadar 4 kilometrelik bir sahilde 250 kişilik bir kuvvet vardır.
Çıkarma kuvvetlerine en büyük zayiatı Balıkçı Damları’ndaki İbradılı İbrahim’in kumandasındaki 1. Takım verdirir.
İbradılı İbrahim bu muharebeden 30 yıl sonra yazdığı bir mektupta o günü şöyle anlatmıştır:
24 Nisan 1915 Pazar günü Arıburnu yakınında Ağıldere adıyla anılan yerde denizdeki düşmanı gözlemek üzere iş alan yirmiyedinci alayın üçüncü taburunun dördüncü bölüğüne bağlı ve 90 er mevcutlu bir takımın içinde bulundum. O gün sabahın erken saatinde Arıburnu’na asker çıkarmak üzere saldıran İngilizler iki top ve mahdut tüfeklerimizin mukavemeti karşısında, çıkmak daha kolay zannettiği Ağıldere cihetine de sarkmış ve saldırmıştı. Bizler de elimizdeki yegâne silah ve imanımızla karşıladık ve açtığımız kahir ateşle bir saat içinde kıyılarımızı örtecek kadar düşmanı yere serdik ve sahilde yok ettik
…
Bundan sonra da harbin icabına uyarak daha yüksek yerleri elde bulundurmak zoru ile düşmanın tutunduğu yerlere hâkim Kocaçimen tepeye (buraya sonradan Conkbayırı denildi) çıktıktan sonra eldeki kuvvetten bir kısmını burada bırakıp geriden yeni kuvvet gelmiş gibi göstererek ileri ve düşmana doğru atıldık ve silahlarımızın şiddetli tesiri olacak kadar mesafeye sokulduk ve bundan sonra da şiddetli ateşimizle düşmanı meşgul edip durdurduk. Ve gerideki büyük kuvvetlerimize lazım olan zamanı kazandırdık. (…) bizden 100 misli fazla olan bütün ihraç [çıkarma] kuvvetlerine doğru ilerlemekte idik ki az kuvvetle yapılamayacağını bilen bu hareketimizden düşman şaşırmış ve olduğu yerde durmak zorunda kalmıştı. Böylelikle 4 saat oyalanan, vaziyeti anlayıncaya kadar ne yapacağını kestiremeyen düşman elimizde bulunan yüksek noktaya sokulamamış ve Gelibolu yarımadasının en yüksek noktası olan bu tepenin elimizde bulunması Boğaz’ın aşılamaması amillerinden birini teşkil etmişti.
Mektubun bu satırları gerçekten çok ilginç bilgiler vermektedir. Çıkarma sabah 04.30’da yapılmıştır. Takviye olarak gelen Yarbay Şefik Bey’in kumandasındaki 27. Alay’ın düşmana Kemalyeri’nden ilk ateş açtığı saat ise 08.30’dur. İbradılı İbrahim’in 1. Takımı gerçekten de 4 uzun saat boyunca çıkarma kuvvetlerini oyalamayı başarmıştır.
1. Takım, bütün yorgunluğuna rağmen, 57. Alay ve Mustafa Kemal’le canlanır bir kez daha. Yine İbradılı İbrahim’in mektubundan aktaralım:
… az sonra 19. fırkanın 57. alayı (Merhum Atatürk beraber) bize yetişmişti. Bu yeni kuvvetlerle yapılan taarruz sonunda düşman sahilde dar bir yere ve zararsız bir halde sıkıştırılmıştı ki ben aldığım ağır bir yara ile savaş dışı edilmiştim. Böylelikle eşsiz kahramanlık gösteren takımıma kumanda edemeyerek ayrıldığıma müteessirdim; yalnız bu cesur askere yedek subay ve ikinci mülazım olarak kumanda etmek şeref ve saadetini bana bahşbuyuran Allah’ıma bin şükür etmekle müteselli idim [teselli buldum].
Şefik Bey de anılarında [2] 1. Takım’ın 57. Alay emrinde görevini hakkıyla yaptığını ve İbradılı İbrahim’in yaralanarak hastaneye gönderildiğini belirtir. Çıkarmanın ilk günü katlanılan fedakârlıkları bugün hakkıyla takdir edemeyebiliriz ama, o gün bir takdir eden çıkmıştır:
Ben ayrılıp gittikten sonra vazifemi yaptığım anlaşılmış olacak ki, Atatürk benim olağanüstü birinci mülazımlığa terfiimi ve gümüş liyakat harp madalyasıyla da taltifimin yazılmasını lazım gelenlere emir buyurmuşlar. Bu lütuflarına mazhar olmakla bahtiyar ve minnettarım.
İbradılı İbrahim Hayrettin’in mektubu savaştan tam 30 yıl sonra yazılmış. Geçen yıllar ufak tefek hafıza oyunları oynamış İbradalı İbrahim’e. Komutanının ismini Mehmet Şefik Yerine Ali Şefik olarak yazmış. Bir de yazdığı üçüncü tabur değil ikinci taburdaydı. Akla gelen bir ihtimal de Osmanlıca yazdığı mektubu başka birinin daktilo etmiş olması. (H.O)
………………………..
Prof. Haluk Oral, Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü Öğretim üyesidir. Çanakkale Savaşı ile birlikte Türk Edebiyatı üzerine çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış makaleleri ve kitapları vardır.
Kitapları: Bir İmzanın Peşinden ( Dünya Yayınları, 2003 ), Erol Bey’in Ke(n)disi ( Yapı Kredi Yayınları, 2005 ) Meclis-i Mebusan Birinci Seçim Dönemi 1908-1911 (Türkiye İş Bankası Yayınları , Erol Şadi Erdinç’le birlikte , 2008 ) , Arıburnu 1915 ( Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2008- Aynı eser İngilizceye’de çevrilmiştir.) Şiir Hikâyeleri ( Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2009 )
Bu çalışma NTV Tarih Dergisi Nisan Sayısında Yayınlanmış, yazarından ve dergi editörü sayın Gürsel Göncü’den alınan izinle siteye konulmuştur.
(Orijinali Haluk Oral’da bulunan İbradılı İbrahim’in mektubunun fotoğrafı yazarın “Arıburnu
KAYNAKÇA
[1] Ruşen Eşref (Ünaydın),Çanakkale, Yeni Mecmua’nın fevkalade nüshası, 1918
[2] Şefik Aker, “Çanakkale-Arıburnu Savaşları ve 27. Alay”, Askeri Mecmua’nın Tarih Kısmı, 1935, sayı 99.