“1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felâket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”
Yukarıdaki ifadelerden oluşan “Ermenilerden Özür Diliyorum” başlıklı bildiri beklendiği gibi olumlu-olumsuz tepkilerle karşılandı. Özür dilemenin çok soylu bir davranış olduğuna şüphe yok. Ancak böylesine soylu bir eylemi daha niteliği, nedenleri yeterince tartışılmamış, kuşaklarca iyi bilinmeyen son derece trajik bir olay için kullanmanın, tek taraflı basmakalıp ibarelerden oluşan , neden-sonuç ilişkisinden uzak , aceleyle hazırlandığı her haliyle belli olan bu bildiriyi imzaya açmanın varolan kutuplaşmayı daha da artırmaktan başka bir şey yapmayacağı açık. Bu mesajı hazırlayanların ve altına imza atan aydınların bir şeye karar vermesi gerekiyor. Amaç sorunun çözümüne katkıda mı bulunmak yoksa diaspora ırkçılığını tatmin mi etmek?
Ermeni Tehcirine yol açan olaylar göz önüne alındığında her iki tarafın yaşadığı acıları paylaşmak dururken, kontrolden çıkmış aşırı milliyetçiliğin nelere yol açabileceğinin korkunç örneklerinden ders almaya çağırmak varken, her ulus devlet oluşum sürecinde yaşanan kanlı olayları bir kere daha hatırlamak ve olmaması için neler yapılabileceğine dair önerilerde bulunmak gerekirken, ırkçılığın en büyük tehlike olduğunu, çok kültürlülüğü hoşgörüyü nasıl yok ettiğinin altı çizilmeliyken böyle bir bildiri neye hizmet edecek?
Evrensel anlamda çok uluslu imparatorluklardan ulus-devletlere geçiş süreci her zaman için acılarla dolu olmuştur. Birinci Dünya Savaşı boyunca da bu gerçeğin trajik örnekleri karşımıza çıkar. Üç yıl önce kaybettiğimiz Tarihçi Stefanos Yerasimos, Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki halkların ayaklanması ve ulus devletin kurulması 3 temel ögeye bağlı olduğunu belirtir: Ayaklanmanın entellektüel ve operasyonel altyapısını hazırlayacak , yani aydınlanma ve örgütlenmeyi yürütecek zengin ve okumuş bir zümrenin varlığı, ayaklanmayı gerçekleştirecek ve ilerideki ulus devletin nüvesini oluşturacak kitlenin bir yörede yoğun biçimde bulunması , dış destek yani dönemin büyük güçlerinin desteği…Yerasimos’a göre Ermeni sorunun ciddi problem haline gelmesinde özellikle 2. maddedeki şartların oluşmaması büyük etkendir [1]. Ayrıca iki milliyetçiliğin, Türk ve Ermeni milliyetçiliğinin doğrudan çatışması sözkonusudur.[2] Ben ise bunu çok daha somut bir şekilde ifade etmek istiyor, 1915 Ermeni Tehciri’nin İttihatçı – Taşnak hesaplaşması olduğunu ve bunun da masum sivil halk üzerinden yapıldığını savunuyorum.
Bugün Ermeni Sorunu diye adlandırdığımız olaylar silsilesinin 1915 dönemi , dünya görüşleri, felsefeleri hatta paramiliter güçleri birbirine benzeyen, çıkış noktaları başlangıçta dini kurumlara karşı olan, Fransız devriminden etkilenmiş, sosyal darwinizme inanan, zaman zaman da işbirliği yapmış iki örgütün, İttihat Terakki ve Taşnakların sivil halk üzerinden hesaplaşmalarının kanlı finalinden başka bir şey değildi. Bahaattin Şakir’lerin Talat Paşa’ların bir zamanlar işbirliği yaptıkları Pastırmacıyanlarla, Papazyanlarla ipleri koparttıkları dönemdi. O zamanın meşhur sosyal darwinist sloganı olan “güçlüler daima ayakta kalır” formülünün yansımasıydı. “Altın” vuruşu (!) İttihatçılar daha iyi yaptı kendilerince… Sarıkamış Hezimeti , Çanakkale Savaşı vs. derken Alman akıl hocalarının nasihatlarıyla panik içerisinde aldıkları kararları uyguladılar. Binlerce Ermeniyi kadın çoluk çocuk demeden Deyr-i Zor yollarına dökerek, açlığa, eşkıyaya mahkum ederek… Taşnak çeteleri ise gerek köy baskınlarında gerekse Van’ı işgal ettikleri kısa süre içerisinde “sivil Müslümanlar işkence çektirilerek nasıl öldürülür” gibi konularda bir hayli uzman (!) olduklarını gösterdiler. Rus devrimini izleyen aylarda Doğu Anadolu’da meydanı boş bulunca yukarıdaki cinayetlerin kat kat daha fazlasını , öldürme yöntemlerini daha da geliştirerek işleme imkânı buldular.
Büyük felaket asırlardır bir arada yaşayan milletlerin felaketiydi aslında. “Ermenilerden Özür Diliyorum Bildirisi” bu acıları istismar ediyor, “Büyük Felaket”in tüm yönlerine duyarsız kalıyor , tek taraflı ele alıyor. Yunus Emreleri, Mevlanaları, Mimar Sinanları yetiştiren bir milleti mahkum etmeye yönelik bu davranışı vicdanım kabul etmiyor ve bu adaletsizliği reddediyorum. 1915, tek taraflı özür dileyerek değil acıları paylaşarak anılmalı..
Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu vatandaşları arasında yaşanan elim olaylardan dolayı büyük üzüntü duyuyor, felakete maruz kalan dini, ırkı ne olsun tüm sivillerin acısını paylaşıyorum.
[1] Stefanos Yerasimos, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni Sorunu, Büyük Felaket, 1915 Katliamı ve Ermeni Sorunu içerisinde , Re yayıncılık,İstanbul, 2005 s. 87
[2] A.g.m s.87